20.06.2004 TARİHLİ MAKALEM
Eğitimin
temel amaçlarından biri de insanlara sorumluluk duygusunu öğretmek
ve bu duygunun yaşanmasını
sağlamaktır.Eğitimin
her aşamasında
yapılan imtihanlarla neyin ne kadar öğrenildiği
test edilir.İmtihanı
başaranlar
sınıf geçer.Burada sınıf; hayattır,evliliktir,aile hayatıdır,iş
yerindeki başarıdır,yükselmedir
hulasa hayatın tümüdür.
Doğumdan
ölüme kadarki yaptığımız
işlerin
hesabını yaşadığımız
yerde var olan genel kültüre ve yürürlükteki kanunlara göre
veririz.İyi
olarak nitelendirilen işlerde
takdir alırız,kötü olarak nitelendirilen işlerde
ise tekdir alırız.Ama bütün bu işler
bizim yaptığımız
işlerin
bizim haricimizdekiler tarafından değerlendirilebilmesi
ile mümkündür.Issız bir yerde sesimizi kimsenin duymadığı
ve kayıt edilemediği
bir ortamda eşimizi
sevdiğimizi
yüksek sesle bağırarak
söylesek te bir işe
yaramaz.Aynı şekilde
krala-padişaha-devlet
başkanına
sövsek,küfür etsek,hakaret etsek hiçbir cezası yok.Çünkü
yaptığımız
fiilden biz hariç hiçbir insanın haberi yok.
Yapılan
ve yapılacak işlerden
dolayı sorumluluğun
oluşması
ancak bu işlemlerden
haberdar olunduğunda
mümkün olduğunu
anlıyoruz.Öğrencilik
yıllarımızı düşünelim.Eğer
öğretmenlerimiz
not vermeyecekse yani geçme-kalma olmayan bir dersin varlığını
düşünebilir
miyiz?.Öğretmenleri
öğrenciler
üzerinde söz sahibi yapan en önemli etken DERS NOTU dur.
Kamu
kurumlarında çalışan
ile daha az çalışan
aynı ücreti aldıklarından özel sektöre göre verimlilik
düşüktür.
Diyoruz ki “bu iş
böyle yürümez.Özel sektör mantığı
ile yönetmek gerek”. Bu sözün temelinde yapılan ve yapılmayan
işin
sorumluluğunu
hissetmek ve ona göre de taltif veya tekdir görmek gerekir.
Eğer
çocukların küçük yaşlardaki
sorumsuzluklarını ebeveynler sürekli telafi ederlerse
büyüdüklerinde de sorumluluk üstlenmekten kaçınırlar.Asalak
yaşamaya
başlarlar.
Bütün
bu anlatmaya çalıştığımız
hususlar tespit edilebilen söz ve davranışlar
için geçerlidir. Ya tespit edilemeyen-görülemeyen
icraatlarımızdan bizi kim sorumlu tutacak.Batı medeniyetinin
20.yüzyılda ortaya koyduğu
“yükselen değerler”
manzumesi içinde yer alanlar bizim dini değerlerimizin
içinde yüz yıllardır vardı.Dinimizin önemli itikadı
esaslarından biri olan “ahiret inancı” dünya hayatında
insanlar arasında kardeşlik,sevgi,dostluk,kötülüklerden
kaçınma,çalışmak
ve üretmek gibi iyi hasletlerin gelişip
yerleşmesini
sağlar.Biliriz
ki “kim zerre kadar iyilik yaparsa mükafatını görecek kim de
zerre kadar kötülük yaparsa cezasını görecek”.
Yapmış
olduğumuz
her söz ve hareketin kayıt edildiğine
inanırız.Bu kayıtlar silinmez ve kaybolmazdır.Üstelik
davranışlarımız
dolaylı etkileri de kayıtlıdır.Bilerek ve bilmeyerek yaptığımız
her şey
kayıtlıdır.Şimdi
arkamıza yaslanıp düşünelim.
Bu
gün dünyamızda yapılan bir çok kötülüğün
temel mantığı:YAPILAN
YAPANIN YANINDA KAR KALIYOR.Nasılsa işlemi
yapan güçlü.Kimse hesap soramıyor.Hesap sorulduğunda
gerçek sorumluluğu
olanlar perde arkasında kalıyor.Taşeronlar
ve maşalardan
hesap sorulabilirse soruluyor.Gerçek failler kendini kurtarıyor.
Her
insanın yaratılış
olarak “inanma” ihtiyacı var.Yaratılışı
bu şekildedir.Sadece
ve sadece “AHİRET
İNANCI”
bile insanları kötülüklerden uzak tutar.Hz.Ömer (R.A.) diyor ki
“Ahretteki hesap,dünyada nefsini hesaba çekmiş
olanlar için hafif ve kolaydır”. Ne mutlu o insanlara.
Saygılarımla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder