25 Ağustos 2013 Pazar

SORUMLULUK DUYGUSU

20.06.2004  TARİHLİ MAKALEM

Eğitimin temel amaçlarından biri de insanlara sorumluluk duygusunu öğretmek ve bu duygunun yaşanmasını sağlamaktır.Eğitimin her aşamasında yapılan imtihanlarla neyin ne kadar öğrenildiği test edilir.İmtihanı başaranlar sınıf geçer.Burada sınıf; hayattır,evliliktir,aile hayatıdır,iş yerindeki başarıdır,yükselmedir hulasa hayatın tümüdür.
Doğumdan ölüme kadarki yaptığımız işlerin hesabını yaşadığımız yerde var olan genel kültüre ve yürürlükteki kanunlara göre veririz.İyi olarak nitelendirilen işlerde takdir alırız,kötü olarak nitelendirilen işlerde ise tekdir alırız.Ama bütün bu işler bizim yaptığımız işlerin bizim haricimizdekiler tarafından değerlendirilebilmesi ile mümkündür.Issız bir yerde sesimizi kimsenin duymadığı ve kayıt edilemediği bir ortamda eşimizi sevdiğimizi yüksek sesle bağırarak söylesek te bir işe yaramaz.Aynı şekilde krala-padişaha-devlet başkanına sövsek,küfür etsek,hakaret etsek hiçbir cezası yok.Çünkü yaptığımız fiilden biz hariç hiçbir insanın haberi yok.
Yapılan ve yapılacak işlerden dolayı sorumluluğun oluşması ancak bu işlemlerden haberdar olunduğunda mümkün olduğunu anlıyoruz.Öğrencilik yıllarımızı düşünelim.Eğer öğretmenlerimiz not vermeyecekse yani geçme-kalma olmayan bir dersin varlığını düşünebilir miyiz?.Öğretmenleri öğrenciler üzerinde söz sahibi yapan en önemli etken DERS NOTU dur.
Kamu kurumlarında çalışan ile daha az çalışan aynı ücreti aldıklarından özel sektöre göre verimlilik düşüktür. Diyoruz ki “bu iş böyle yürümez.Özel sektör mantığı ile yönetmek gerek”. Bu sözün temelinde yapılan ve yapılmayan işin sorumluluğunu hissetmek ve ona göre de taltif veya tekdir görmek gerekir.
Eğer çocukların küçük yaşlardaki sorumsuzluklarını ebeveynler sürekli telafi ederlerse büyüdüklerinde de sorumluluk üstlenmekten kaçınırlar.Asalak yaşamaya başlarlar.
Bütün bu anlatmaya çalışğımız hususlar tespit edilebilen söz ve davranışlar için geçerlidir. Ya tespit edilemeyen-görülemeyen icraatlarımızdan bizi kim sorumlu tutacak.Batı medeniyetinin 20.yüzyılda ortaya koyduğu “yükselen değerler” manzumesi içinde yer alanlar bizim dini değerlerimizin içinde yüz yıllardır vardı.Dinimizin önemli itikadı esaslarından biri olan “ahiret inancı” dünya hayatında insanlar arasında kardeşlik,sevgi,dostluk,kötülüklerden kaçınma,çalışmak ve üretmek gibi iyi hasletlerin gelişip yerleşmesini sağlar.Biliriz ki “kim zerre kadar iyilik yaparsa mükafatını görecek kim de zerre kadar kötülük yaparsa cezasını görecek”.
Yapmış olduğumuz her söz ve hareketin kayıt edildiğine inanırız.Bu kayıtlar silinmez ve kaybolmazdır.Üstelik davranışlarımız dolaylı etkileri de kayıtlıdır.Bilerek ve bilmeyerek yaptığımız her şey kayıtlıdır.Şimdi arkamıza yaslanıp düşünelim.
Bu gün dünyamızda yapılan bir çok kötülüğün temel mantığı:YAPILAN YAPANIN YANINDA KAR KALIYOR.Nasılsa işlemi yapan güçlü.Kimse hesap soramıyor.Hesap sorulduğunda gerçek sorumluluğu olanlar perde arkasında kalıyor.Taşeronlar ve maşalardan hesap sorulabilirse soruluyor.Gerçek failler kendini kurtarıyor.

Her insanın yaratılış olarak “inanma” ihtiyacı var.Yaratılışı bu şekildedir.Sadece ve sadece “AHİRET İNANCI” bile insanları kötülüklerden uzak tutar.Hz.Ömer (R.A.) diyor ki “Ahretteki hesap,dünyada nefsini hesaba çekmiş olanlar için hafif ve kolaydır”. Ne mutlu o insanlara. Saygılarımla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder