REFERANDUMDA EVET Mİ-HAYIR MI ?
Nisan 2017 de referandum için sandığa
gittiğimizde cevaplamamız gereken bir soru olacak .Evet mi Hayır mı? Soru da
kısa cevap ta kısa. Tıpkı nikah
memurlarının sorduğu soru gibi. Sorunun cevabı saniyeler sürse de o sürece
geliş hiçte öyle kolay ve kısa sürede olmuyor. Önümüzdeki referandumda olduğu gibi. Bu noktaya nasıl geldik? Bu hususta
kaleme aldığım makale akademik bir yazı olmayıp kişisel bilgi ve deneyimlerimin
kağıda aktarılmasıdır.
1-Milli
iradenin tecellisi olarak ilk anayasamız ile son anayasamız arasındaki süreç.
2-15
yıldır iktidar olan AK PARTİ iktidar mıydı
yoksa muktedir mi idi?
3-11.inci
Cumhurbaşkanı seçimlerinde yaşananlar ve 367 krizi.
4-Yönetim
sistemleri mükemmel midir, mutlakıyet mi
içerir?
5-15
Temmuz ihanet girişimi ve dünyadaki güç(Enerji) savaşı?
6-Anayasa
maddelerinde yapılan değişiklikler.
7-Kimler
Evetten kimler Hayırdan yana?
Evet veya hayır cevabını verebilmek için bu
sorular daha da artırılabilir. Aslında her bir soru çok geniş bir araştırmayı
gerektirir. Ancak olabildiğince kısa şekilde düşüncelerimi ifade etmek
istiyorum.
1-Milli iradenin tecellisi olarak
ilk anayasamız ile son anayasamız arasındaki süreç nedir;
Demokratik rejimin
asli unsuru EGEMENLİĞİN MİLLETE ait
olmasıdır. 21 yüzyılda devlet yönetiminin üç asli unsuru olan
YASAMA-YÜRÜTME-YARGI güçlerinin MİLLETİN EGEMENLİĞİ karşısında
nasıl konuşlandıkları demokratik sistemleri belirler.
Salt parlamenter sistemler olduğu gibi salt
başkanlık sistemleri de demokratik yöntemler olup yarı başkanlık denilen
uygulamalar da mevcuttur. Parlamentolu sistemlerde tek olabildiği gibi birden
fazla parlamento da olabilir.1960-1980 arasında bizdeki SENATO gibi.
Günümüzde daha demokratik olan GÜÇLER
AYRILIĞI sistemleri olduğu gibi bizim 1921 anayasasında olduğu gibi güçlerin
Büyük Millet Meclisinde toplandığı
durumlarda vardır.
Özet olarak diyebiliriz ki her ülkenin
tarihi, sosyo-kültürel geçmişi,
jeopolitik konumu ve gelecek planlamaları YÖNETİM SİSTEMLERİNİ belirler. Tıpkı
bizim tarihi geçmişimiz gibi. Orta Asyada “HAN”lıklar sonra SULTANLAR,daha
sonra PADİŞAHLIK-MEŞRUTİYET,ve nihayetinde EGEMENLİĞİN MİLLETTE olduğu CUMHURİYET.
Cumhuriyetin ilk yıllarında güçlerin TBMM
de toplandığı TEK PARTİLİ bir dönem. Aslında o yıllarda birden fazla parti
kurulmuştu. O kadar ki Türkiye Komünist Partisi bile
kurulmuştu. Lakin yönetimde yerleri olamadığı için tek partili ve partili
Cumhurbaşkanlığı dönemi diyebiliyoruz.
1946
dan sonra siyasi ortam çok partili olmakla beraber PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI
dönemi 1960 darbesine kadar devam etti.1960 dan sonra çok partili parlamenter
sisteme ilaveten Millete ait olan Egemenliğin kullanılmasının TBMM’ye
bırakılması sakıncalı olacağı düşüncesi ile
“YETKİLİ ORGANLARIN” ilave edildiği bir dönem başlar.
Ne yazık ki bu sistemde yürümeyince 12 Eylül İhtilali ile sistem bir kez daha değiştirilir. Cumhuriyet senatosu kaldırılır. Cumhurbaşkanının yetkileri TBMM nin hareket kabiliyetini ,gerek görüldüğü durumlarda frenlemek amacıyla artırıldığı bir sisteme geçilir.
Ne yazık ki bu sistemde yürümeyince 12 Eylül İhtilali ile sistem bir kez daha değiştirilir. Cumhuriyet senatosu kaldırılır. Cumhurbaşkanının yetkileri TBMM nin hareket kabiliyetini ,gerek görüldüğü durumlarda frenlemek amacıyla artırıldığı bir sisteme geçilir.
1923 de Osmanlı bakiyesi üzerine kurulan ve resmi olarak ta 1923 de tüm
dünyaya ilan edilen CUMHURİYET REJİMİMİZ
(ki bu rejimin tanımı Türk Dil Kurumu
sözlüğünde; Milletin,
egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği
milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi şeklinde tanımlanıyor) millete ait olan egemenlik iradesinin nasıl
kullanılacağı tartışmasını sürekli yaşanmış. Tek partili(1946 da çok partiliye
geçiş) kuvvetler bütünlüğü ve partili cumhurbaşkanı şekliyle 1960 yılına
gelindi. 1961 Anayasası ile egemenlik hakkını ,darbecilerin yaptığı Anayasanın belirlediği YETKİLİ ORGANLAR eliyle
kullanılmaya başlandı. Ve bu sistem 1982 Anayasası ile yeniden düzenlendi.
Egemenlik hakkı sadece YETKİLİ ORGANLARA da bırakılmayıp tepelerine YETKİLİ ama
SORUMSUZ bir Cumhurbaşkanı ilave edildi. Taki 11.inci Cumhurbaşkanının seçimi
gelip çatana kadar. Cumhuriyet rejiminin temel ilkesi olan millet iradesinin
kullanımına hep YETKİLİ ama SORUMSUZ ortaklar ilave edilerek günümüze
gelindi.
2-15 yıldır iktidar olan AK PARTİ
sadece iktidar mıydı yoksa muktedir mi
idi?
Günümüzde en çok eleştirilen bir hususta
budur.15 yıldır iktidarsınız ,ne istediniz de yapamadınız, tüm yetkiler
elinizde, hatta terör için muhalefet ve özellikle CHP ne istiyorsanız destek
vermeye hazırız demesine rağmen siz daha da fazla yetki istiyorsunuz?.
İstediğiniz yasayı, yönetmeliği çıkarıyorsunuz, istediğiniz kişileri, üst düzey
bürokrat, Vali ,kaymakam, emniyet müdürü olarak atıyorsunuz. TSK de hiyerarşi
bırakmadınız vs vs. Peki gerçekte böyle mi acaba? AK PARTİ 15 yıldır sınırsız
yetkileri kullanan MUKTEDİR bir HÜKÜMET
Mİ ?
Somut olaylar üzerinden
gidelim.
i-2004 yılında KAMU YÖNETİMİ TEMEL YASA TASARISINI Sn.A.Necdet
Sezer ÜNİTER YAPIYI tehdit eder gerekçesi ile veto etti. Hani bu gün hep
eleştirilen “İDARE YETKİLERİ” merkezde ve tek elde topluyor idi. Halbuki 2004
yılında bu tasarı ile Merkezi yönetim adalet, güvenlik, istihbarat,
dış politika, eğitim ve diyanet dışındaki sağlık, kültür, spor, çevre ve orman,
tarım ve köy işleri, sanayi, ticaret ve bayındırlık Bakanlığı görev ve
yetkilerini yerel yönetimlere bırakıyordu. AK PARTİ bu kadar büyük bir reformist kanunu
hayata geçiremedi. Hani AK PARTİ
MUKTEDİR idi.
ii-2008 yılında
AK PARTİ’ye “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu “ gerekçesi ile dava açılmış 11 üyenin 10
bu doğrultuda karar vermiş ancak ceza olarak 6 üye kapatılmasına,4 üye hazine
yardımının kesilmesine karar vermiş. Aradan 10 yıl geçmedi. O gün kapatma gerekçesi olarak gösterilen
olaylar(Başörtüsü vs) bu gün çok daha özgürce yaşanabiliyor. Bu kadar sübjektife
kriterler ile TEK BAŞINA İKTİDAR olan bir parti kapatılacak ve 70 civarında
yöneticisi siyasi yasaklı olacaktı. Bu mu AK
PARTİNİNİ MUKTEDİRLİĞİ.
iii-Sabih
Kanadoğlunun ortaya attığı ve CHP ve vesayet
odaklarının sahiplendiği 11.inci
cumhurbaşkanını seçmek için uydurulan 367 krizi. Milletin iradesine başvurmak için gidilen erken seçim
ile çözülebildi. Bu mu SİYASİ MUKTEDİRLİK.
iv-27 Nisan
e-muhtırası MUZ cumhuriyetinin
HÜKÜMETİNE mi verildi. MUKTEDİR olan
bir hükümete bağlı TSK böyle bir muhtıra verebilir miydi?
v-11 Cumhurbaşkanının
seçimi öncesi dönemin Gn.Kurmay Başkanı tüm medyanın canlı yayın olarak verdiği
basın açıklamasında “SÖZDE DEĞİL ÖZDE
DEMOKRAT CUMHURBAŞKANI SEÇİLSİN İSTERİZ” dedi. Bu açıklamayı hangi sıfatla
yapabildi. MUKTEDİR olan bir hükümet
döneminde böyle bir açıklamayı devletin memuru olan bir kişi yapabilir mi?
vi- Yavuz Donat 2013 yılındaki bir yazısında yazdı:11
Cumhurbaşkanımız Sn.Abdullah Gül’ün eşi Sn.Hayrünisa Gül eşini milletvekili
iken, Dışişleri bakanı iken, Başbakan iken hatta Cumhurbaşkanı olduğu ilk
yıllarda bile TBMM locasından
izleyemedi. Bu mu MUKTEDİR olmak.
vii-2007 yılında AK
PARTİ nin kurucu lideri ve başbakanının eşi Sn.Emine ERDOĞAN , sırf baş örtülü
olduğu için GATA da yatan ülkemizin en büyük sanatçılarından biri olan rahmetli Nejat Uygur’u hastane yatağında
dönemin başbakanının eşi olduğu halde
ziyaret edemedi. Bu mu MUKTEDİR PARTİ.
viii- 2008 yılında 550
milletvekilli meclisimizden 411 milletvekilimizin oyu ile kabul edilen ve Üniversite öğrencilerine başörtüsü
özgürlüğü getiren anayasa değişikliği yasası Anayasa mahkemesince iptal edildi.
Bu mu MUKTEDİR HÜKÜMET. Üstelik bu
gün öyle bir gündemimiz bile yok.
ix-Cumhurbaşkanının eşi
baş örtülü olduğu için protokol gereği elini sıkmaktan kaçmak için sırtını
dönen GENERAL yaptığı saygısızlık-terbiyesizlikten sonra da görevine devam
edebildi. Bu mu MUKTEDİRLİK.
Bu saydıklarımı
sadece kamuoyunun gündemine taşınan vakalar. AK APRTİ 15 yıl iktidarda olduğu gerçeği 15 yıl MUKTEDİR
olduğu anlamına gelmiyor. Bu iddiayı bilinçli olarak yapanlar VESAYET ODAKLARININ sözcülüğüne devam
edenlerdir.
3-11.inci Cumhurbaşkanı
seçimlerinde yaşananlar ve 367 krizi.
Cumhuriyetimizin kurulduğu ve Gazi Mustafa
Kemal ATATÜRK’ün 1.Cumhurbaşkanı olarak seçildiği ilk seçimden bu güne
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ hep krizli bir süreç olmuştur.
i-Birinci Cumhurbaşkanımız (MAREŞAL)
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 4 kez cumhurbaşkanı seçildi. Seçim günleri tüm
milletvekilleri seçimlere katılmamış. Seçime katılan milletvekillerinin tümünün
oyunu alarak 4 kez de oy birliği ile seçildi.
ii-İkinci Cumhurbaşkanımız( ORGENERAL
)merhum İsmet İnönü 4 kez seçildi. İlk üç seçimde oylamaya katılanların oy
birliği ile seçilmiş. Son seçimde ise 1 turda oy çokluğu seçilmiş .İnönü’nün
cumhurbaşkanı seçilmesinde dönemin Gn. Kurmay Başkanı (Mareşal Fevzi Çakmak 1944 de emekli oldu) aktif destek
vermiştir.4.ke seçildiğinde ise F.Çakmak artık Gn. Kurmay Başkanı değildir.
iii-Üçüncü Cumhurbaşkanımız Rahmetli Celal Bayar 3 kez seçilmiş
olup hepsinde de 1 turda oy çokluğu ile seçilmiştir.(Demokrat Parti dönemi ve Partili
Cumhurbaşkanlığı dönemi devam ediyor).
iv-1960 ihtilali ile yönetime el koyan Dönemin Milli Birlik
Komitesi Başkanı ORGENERAL Cemal
Gürsel 1961 de 1 turda oy çokluğu ile
seçilmiş.
v-Beşinci Cumhurbaşkanı ORGENERAL
rahmetli Cevdet Sunay 1 turda oy çokluğu ile seçilmiştir.
vi-Altıncı Cumhurbaşkanı rahmetli ORAMİRAL Fahri Korutürk 15.turda oy çokluğu ile seçilebildi. İlk
turlarda iki asker kökenli Tekin ARIBURUN , Faruk GÜRLER ve sivil siyasetçi
Ferruh BOZBEYLİ yarıştı. Asker kökenliler Demirel ve Ecevit tarafından
desteklendi. 7-8 turdan sonuç alınamayınca dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı
Muhittin TAYLAN isminde mutabık kalan siyasetçiler aday olabilmesi için tabi
senatör atamasını yapmayan Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay engeline takıldı. Boş
turlar devam etti. Oramirallikten emekli ve kontenjan senatörü rahmetli Fahri
KORUTÜRK ismi üzerine mutabık kalan siyasiler 15. turda oy çokluğu ile altıncı
Cumhurbaşkanını seçti.
vii-12 Eylül gerekçelerinden sayılan 7. inci
cumhurbaşkanlığı seçimleri 11 Eylül de
124. tur yapılmasına rağmen seçilemedi. 12 Eylül ihtilalinin lideri ORGENEARL Kenan Evren ANAYSA
oylamasına konulan geçici bir madde
gereği halk oylaması ile seçilmiş oldu.
viii-Sekizinci Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut
ÖZAL 3 turda salt çoğunlukla seçildi.
ix-Dokuzuncu Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel 3 turda salt çoğunlukla seçildi.
x-Onuncu Cumhurbaşkanı Sn.A.Necdet Sezer de 3 turda salt
çoğunluk ile seçildi.
xi-2007 yılında görev süresi dolan Sn.A.Necdet Sezer yerine
seçilecek cumhurbaşkanının AK PARTİLİ olma ihtimali % 100 idi. Çünkü ilk iki
turda nitelikli çoğunluk olmaz ise 3 turda salt çoğunluğa sahip olan AK PARTİ
nin göstereceği bir adayın kazanamama ihtimali yoktu. Çünkü 1982 anayasası ile ilk
4 turda cumhurbaşkanı seçilemez ise meclis otomatik olarak fesih edilmiş
oluyordu.
Özal ve Demirel için yapılan seçimlerin ilk
2 turu için meclisin açılabilmesi ve seçim yapabilmesi için 367 sayısının
gerekliliği gündeme dahi gelmemişti. Ne zamanki eşi baş örtülü olan bir kişinin (Sn. Abdullah
GÜL) CUMHURBAŞKANI seçilme ihtimali gündeme geldi. Bunu nasıl engelleriz
kampanyaları başladı. Emekli yargıç Sabih KANADOĞLU Meclisin toplanabilmesi
için 367 milletvekilinin hazır olması gerektiği tezini ortaya atınca
asker-sivil-tüm vesayet odakları (27 Nisan e-muhtırası) muhalefet bu can simidine sarıldı. Yapılan
ilk tur oylamayı CHP hemen Anayasa mahkemesine taşıdı. Oradan istediği kararın
çıkmaması durumunda ülkenin felakete sürükleneceği tehdidini savuran CHP Genel
Başkanı Deniz Baykal istediğini ANAYASA MAHKEMESİNDEN aldı. Yapılan ilk iki
turu yok sayan ANAYASA MAHKEMESİ Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kilitlemiş oldu.
Bunun üzerine AK PARTİ kurmayları ERKEN SEÇİM kararı alarak Türkiye’nin önüne
farklı bir yol açtı. Erken seçim sonrası meclis aritmetiğinde AK PARTİ 367 ye
tek başına ulaşamadı. Ancak MHP lideri Sn Devlet BAHÇELİ Cumhurbaşkanlığı
seçimleri için parti olarak meclise gireceklerini beyan etmesi üzerine 367
garabeti aşılarak seçimler yapılabildi.
On birinci Cumhurbaşkanı Sn Abdullah Gül
3.turda salt çoğunlukla seçilmiş oldu. Yeni meclis 367 ve benzeri garabetlerin
bir daha yaşanmaması için mini bir ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ
yasalaştırdı. Cumhurbaşkanının halk oyu ile seçilmesini, seçim şeklini ,görev
süresini ve ikinci kez seçilmesini
içeren kanun 21 Ekim 2007 de yapılan REFERANDUM ile %69 ile kabul edildi. Bu
referandum parlamenter sistemimizin temelini yerinden sarstı. Çünkü 1982 darbe
anayasasını hazırlayanlar CUMHURBAŞKANINA çok fazla yetki vererek SEÇİLMİŞ HÜKÜMETLERİ frenleme görevi
vermişti.Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ile MİLLİ İRADENİN
meşrulaştırdığı siyasi yetkiyi kullanacak olan CUMHURBAŞKANINI var olan
yetkiler göz önüne alındığında YÜRÜTMEYİ
FİİLİ OLARAK İKİ BAŞLI yapacaktı. Ve öyle de oldu. Nasıl ki;
Celal
Bayar ile Adnan Menderes ,
Kenan
Evren ile Turgut Özal,
Turgut
Özal ile Mesut Yılmaz-Yıldırım Akbulut,
Süleyman
Demirel ile Tansu Çiller-Necmettin Erbakan,
Ahmet
Necdet Sezer ile Bülent Ecevit(Anayasa fırlatması),Recep
Tayyip Erdoğan
arasında
yönetim krizi oluştuysa. Cumhurbaşkanının halk tarafından direk seçilmesi ile
bu kriz çatışmaya ve kaosa gitme ihtimali çok yüksek olacaktı. Sn.Recep Tayyip
Erdoğan’ın güçlü liderliği çatışma ve kaosu engellemiş olması her zaman için çözüm
olamazdı.
Yine devreye MHP lideri Sn.Devlet
Bahçeli girerek testi kırılmadan çözüm yolu açtı. Ve bu yolun şeklinin
hazırlanmasına da aktif katkı vererek kendi siyasi görüşüne göre olası
tehlikelerin önlemesini sağladı. Keşke CHP de sürece aktif katılıp, kuvvetler
ayrılığı, denetim-kontrol, yargı bağımsızlığı gibi çekincelerinin bertaraf edilme yollarını
arasaydı.
4-Yönetim sistemleri mükemmel
midir, mutlakıyet mi içerir?
Her ne kadar başta CHP olmak üzere bir
kısım muhalefet REJİM DEĞİŞİYOR dese de rejim tartışmasının olmadığını hepimiz
biliyoruz. Çünkü ;Cumhuriyet rejimimin tanımı; Hükûmet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli
yetkilerle seçildiği yönetim
biçimidir. Genel olarak ikiye ayrılır;
1. Sembolik
Cumhurbaşkanlığı: Ülkeyi ve milleti temsil eden seçilmiş bir
kişinin devletin başında bulunmasıdır. Sadece temsil yetkisi vardır. Çoğu zaman
meclis tarafından seçilir (kesin bir kural değildir). Fiili idare görevi ve
sorumluluğu yoktur. Tüm yetkiler başbakandadır.
2. Etkin
Cumhurbaşkanlığı (Yarı-Başkanlık): Geniş yetkileri vardır
ve başbakan üzerinde bağlayıcıdır. Genellikle halk tarafından seçilir (kesin
bir kural değildir).
Cumhuriyet rejiminin başarılı olması demokrasi,
insan hakları, temel hak ve özgürlükler, seçme ve seçilme şartlarının evrensel
insani değerlere uygun olması ile olur.
Her ikisinin de iyi yanları ve eksik yanları vardır. Çünkü uygulama alanında insanların gelenek
görenekleri sosyo-kültürel geçmişleri, jeopolitik konumları, dini ve etnik
kimlikleri gibi bir çok etken olumlu-olumsuz etkilere sebep olmaktadır.
Sembolik Cumhurbaşkanlığı ki bizim ülkemizde 1960-1980 arası kısmı bir uygulama
alanı olmuştur. Ve bu dönemde
parlamentomuz İKİ MECLİSLİ idi. 1923 den günümüze kadar ise etkin
cumhurbaşkanlarımız oldu ama parlamentomuz buna uyumlu değildi.
Aslında
partili cumhurbaşkanları
dönemleri olan 1923-1960 arasında
ETKİN CUMHURBAŞKANLIĞI sistemini uygulamaya çalışmışız.1946 yılından sonra
geçtiğimiz çok partili sistem ise etkin cumhurbaşkanı yanında etkin parlamento
olup Menderes-Bayar çekişmesi ile 1960 lara gelindi. 1961 anayasası ile
Sembolik Cumhurbaşkanlığı dönemini yaşamaya çalıştık .Burada da sistemi tam
oturtamadığımız için yürümedi.1982 anayasası ile ETKİN CUMHURBAŞKANI-ETKİN
PARLAMENTO modeli uygulamaya çalıştık ki en fazla tökezlenen dönemler de bu
yıllardır. Sonuç olarak hiçbir İDARE YÖNTEMİ kusursuz değildir. Ve de
mutlakıyet içermez.
5-15 Temmuz ihanet girişimi ve
dünyadaki güç(Enerji) savaşı?
15
Temmuz 2016 gecesi yaşadığımız terörist darbe girişimi insanlık tarihinde hiç
bir devletin başına gelmemiştir.
*Vatan hainlerinin 50 lı yılı aşkın bir
sürede hazırlanışı
*Aziz milletimizin insanlık tarihinde
görülmeyecek bir şekilde karşı duruşu, *Terörist darbecilere 16 Temmuz sabah
güneşini göstermeyişi.
Adli sistemimize ait 13-14 000
hakim-savcının yaklaşık 4000 ninin FETÖ cü olduğu,
TSK mizin toplam 350 civarındaki
GENERALLERİNDEN yarısı olan 150-160 generalin, subay-astsubaylarını % 40 nın FETÖ cü olduğu,
81 İl Emniyet Müdürünün 75 inin FETÖ cü
olduğu,
Bu örgütün Valisi, Kaymakamı, bürokratı, iş
adamı, STK si ev hanımı, öğrencisi yüzbinleri aşan bir insan gücüne sahip.
Dünyada 7 kıta 200 e yakın ülkede faaliyet gösteren bir örgüt. İngiltere, İsrail,
ABD başta olmak üzere tüm emperyal güçlerin desteklediği ve bu güçle
saldırdıkları TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ ve AZİZ MİLLETİMİZ.
15 Temmuz gecesi uğradıkları
mağlubiyet sonrası FETÖ ve arkasındaki güçlerin pes edip vazgeçeceklerini
düşünmek en basit ifade ile AHMAKLIK olur. O halde o gece
başaramadıklarını başka yol ve yöntemlerle başarmak isteyecekler. Aradan geçen
bunca zaman ve yüz binlerce insanın
tespit edilmesine rağmen hala temizlenememiş olmaları işin zorluğunu ve
mücadelenin süresini anlatmaktadır.
Bu kadar büyük bir organizasyonu kullanan
EMPERYAL güçler ,aralarındaki ENERJİ SAVAŞLARI için şu sıralar Ortadoğu’yu
seçmişler. Örtülü bir şekilde 3.dünya savaşının yaşandığı bir coğrafyada
yaşıyoruz. Ülkemizin ,bu savaşta yok olmaması için güçlü bir yönetime ve birlik
içinde bir ülkeye sahip olmamız gerekir.
6-Anayasa maddelerinde yapılan
değişiklikler.
Aslında evet-hayır oyu vermek için sadece
bu madde üzerinde tartışma, incelemek, eleştirmek gerekirdi. Ne yazık ki bu
güne kadar normal şartlar altında yapabildiğimiz bir ANAYASA değişimi olamadı.
Onun için de maddeler üzerine tek tek yorum yapamayacağım. Zaten o hususta
yetkin biri de değilim. Genel çerçevede bir değerlendirme yapabilirim.
*Milletvekili seçilme yaşının 18’e
düşürülmesi ve 550 vekilin sayısının
600’a çıkarılması önceliği olmayan
bir hususlar.
*Parlamenter sistemimizdeki yürütmenin başı
olan BAŞBAKNALIĞI kaldırıp onun yerine
CUMHURBAŞKANINI yürütmenin başı yapmak hukuk tekniği açısından bir çok maddenin
değişmesini gerektiriyor.
*Var olan anayasamızda sorumsuz cumhurbaşkanının
denetimi ile yürütmenin başı olan cumhurbaşkanının denetimini karşılaştırmak ta çok anlamsız. Ancak
bu hususta yapılan değişikliklerin yeterli olduğu kanaatindeyim. Burada en
önemli güvence ve denetim makamı MİLLETİN KENDİSİDİR.
*Yasama-yürütme ve yargı arasındaki
kuvvetler ayrılığı sisteminin teknik alt yapısının yeterli olduğu ancak Siyasi
Partiler ve Seçim Kanununun mutlaka değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Seçim
barajının düşürülmesi ve beraberinde de 100 tane Türkiye milletvekilliği
getirilmelidir.% 1 oy oranı olan her siyasi görüş TBMM de temsil hakkı kazanmalıdır.
*Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı
konusunda ciddi atımlar atıldı. Bu güne kadar “TÜRK MİLLETİ” adına karar veren
yargımızın meşruiyetini Türk Milletinden almadığını biliyoruz.2010 yılı öncesine
kadar kendi içinde yürüyen bir KAST
sistemi ile yargı yönetildi. Sonrası ise malumumuz.
Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllardaki İSTİKLAL MAHKEMELRİNDEN
başlayıp,1960 ihtilali sonrası YASSIADA DURUŞMALARI,12 Eylül sonrası YAŞINI
BÜYÜTÜP BİR “SAĞDAN BİR SOLDAN” idam ettirilen
fidanlarımız,28 Şubat sonrası Genelkurmaya cübbeleri ile BRİFİNG ALMAYA koşup
giden yüksek yargıçlarımız.
Anayasa ve HSK üyelerinin ,meşruiyetini
milletten alan makamlarca seçilmeleri çok doğru ve çok geç kalınmış bir husus.
Burada görev yapacak üyelerin özellikleri ve görev süreleri değişkenlik arz
edebilir. Asıl olan MİLLİ İRADENİN üzerinde bir gücün olamayacağıdır.
*Devlet içinde bir devlet daha varmış gibi
ASKERİ MAHKEMELRİMİZİN varlığı kadar anti demokratik bir uygulama olamazdı. “Herkes
kanun karşısında eşit ancak askerler hele hele de GENERALLER daha da bir eşit”(!!!)
idi.
*Bu güne kadar TSK, Devlet Denetleme
Kurulunun görev alanına girmiyordu. Bu değişiklikler sonrası TSK da DDK nun
görev alanında.
Yeni yapılan değişikliklerdeki hukuki tekniğini
anlamam. Ama bildiğim bir şey var ise o da yasama-yürütme-yargı erkinin üçü de
meşruiyetini MİLLİ İRADEDEN alması gerektiğidir. Bu husustaki teknik
düzenlemeler konunun uzmanlarının işi.
7-Kimler Evet ’ten kimler Hayır’dan yana?
Herhangi bir konuda kararımızı etkileyen
birden fazla etken vardır. Öyle zamanlar olur ki çok çok önemli bir kararı
önemsiz görünen şeylerden etkilenerek veririz. Bu durum kişisel olduğu kadar
kurumsal ve toplumsal kararlarda da geçerlidir. Önemsiz gibi görülen küçük
küçük olaylar bir araya geldiğinde güçlü bir iradenin ortaya çıkmasını
sağlayabilir. MİLLETİN SAĞ DUYUSU dediğimiz şeyde buna iyi bir örnektir.
Bazen takdir ettiğimiz güvendiğimiz kişi ve
kurumların doğrultusunda kararımızı
veririz bazen de bunun tam tersini yaparız. Referandumda vereceğimiz karar için
bu hususun çok belirleyici olacağını düşünüyorum. Bu duruma hukukta usulün
esastan öne geçtiği durum denir. Sn. Süleyman
Demirel’in “HAKLI OLMAK YETMEZ HAKLI KALMAK GEREKİR” sözü de bu hususu izah
eder.
REFERANDUMDA KİMLER HAYIR
DİYOR
i-CHP;Ana muhalefet partisi olarak hem mecliste hem de sahada
aktif olarak HAYIR için çalışıyor. Sadece sistem değişikliği değil REJİM değişikliği olduğunu ileri
sürerek CUMHURİYETİN bekasının
oylandığını söylüyor. TBMM de onaylanan değişikliği de iptali için ANAYASA
mahkemesine taşıyor.
ii-HDP. Anayasa değişikliğinin meclis
görüşmelerinde aktif olarak karşı çıkan HDP ,oylamalarda meclisi terk
ederek katılmamıştı. Biliyoruz ki 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi HDP EŞ Gn. Başkanı
Sn Selahattin DEMİRTAŞ TBMM deki bir gurup toplantısını tek cümle ile
bitirmişti. O cümle de “SENİ BAŞKAN
YAPTIRMAYACAĞIZ” idi. Genel seçimlerdeki ana slogan ve hedefte
buydu. HDP bu politikasının aksini henüz söylemedi. Ancak sahalarda da aktif
olarak yok.
iii-SENDİKA ,MESLEK ODALARI ve STK ların
bir kısmı
iv-Terörist başı Fettullah Gülen ve FETÖ ye
ait kişi kurum her ne varsa hepsi.
v-A.B. ve ABD gibi ülkeler EVET çıkmasını
istemiyor.
vi-AK PARTİ ve Cumhurbaşkanımız Sn. Recep
TAYYİP ERDOĞAN’ a karşı olan bilumum zevat.
vii-Anayasa değişiklik yasasını inceleyip
ÜLKENİN GELECEĞİ AÇISINDAN ZARARLI olacağına inanan kişi ve kurumlar.
viii-PKK,DAEŞ,DHKPC,PYD,YPG, gibi terör
örgütleri.
REFERANDUMDA KİMLER EVET
DİYOR
i-AK PARTİ; Kurumsal olarak uzun yıllardır
BAŞKANLIK SİSTEMİNİ getirmek istiyor. Parlamenter sistemin aksaklıkları,
koalisyonlar, istikrarsızlık, hantal bir bürokrasi ve siyasi irade, millet
iradesini kullanan VESAYETÇİ “YETKİLİ ORGANLARIN” etkinliğini bertaraf etmek, 15 Temmuz ve
terörle etkin mücadelenin yapılabilmesi için BAŞKANLIK SİSTEMİ istiyor.
ii-MHP; Önceki yıllarda karşı çıktığı
BAŞKANLIK SİSTEMİNE özellikle 15 Temmuz ve sonrası yaşananlar, Suriye iç savaşı
ile yaşanan 3.Dünya savaşı, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ile
oluşan fiili durum ve en önemlisi de DEVLETİMİZİN BEKA meselesi ile KARŞI
KARŞIYA kalması EVET demesini gerektirdi.
iii- SENDİKA ,MESLEK ODALARI ve STK ların
bir kısmı.
Seçmenimizin önemli bir kısmı EVET veya
HAYIR diyecek olan kişi ve kurumlara bakarak kendi kararını verecek.
Bir kısım diyecek ki; AK PARTİ nin, MHP nin
Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın ,şu sanatçı-aydın-entelektüel
kişilerin istediği benim istediğim olamaz. O halde HAYIR diyorum. Bu işi bir
adım daha ileri götürüp bu EVET diyen kitle ile aynı kare içinde görünmek bile
bana hakaret olur. Hatta bu durumu daha da ileri götürerek;%49 luk koyun
sürüsü, aklını-beyninin kullanamayacak olan ,TV lerde SENDE EVET DEMEYE
VARMISIN diyenler, hırsız, rüşvetçi, yobaz, gerici, yaşam tarzıma kast
edenlerle aynı karede olmam mümkün olamayacağı için HAYIR diyorum.
Bir kısımda diyecek ki; CHP, HDP ,Terör
Örgütleri, Ülkemize düşman Batı Ülkeleri, Türkiye de her iyi güzel işe muhalefet
eden sendika-meslek odaları, bu milleti aşağılayan, hor gören, koyun muamelesi
yapan insanlarla aynı görüşte olmam mümkün değil. Onların HAYIR dediği yerde ben EVET diyorum.
Yukarıda
izah etmeye çalıştığım hususları toplu olarak değerlendirdiğimde;
*Çok değişik nedenlerden dolayı başarılı olamayan Parlamenter sistemimizin ciddi bir ıslahata
ihtiyacı olduğu kesindir.
*Buna ilaveten 12 Eylül dikta rejiminin
hazırladığı anayasanın mutlaka
değiştirilmesi gerektiği de tüm siyasi parti ve STK ların ortak fikridir.
*Sistemin tıkanıklığı, Ortadoğu’nun ateş çemberi
içinde olması,15 Temmuzu yaşamış bir devlet-millet olarak TESTİ KIRILMADAN
TEDBİR ALMANIN gerekliliği.
*15 Temmuz terörist darbe girişimini bertaraf
eden KAHRAMAN MİLLETİMİZİN İRADESİNİN HER TÜRLÜ DENGE-DENETİMİ yapabilecek
güçte olduğuna inanıyorum. Bunu her seçim ve referandumda ispat etmiştir.
*Yeni ANAYASA yapmak mümkün ol(a)madığı için yapılan bu
değişiklikleri yeterli bulmamakla beraber
YETMEZ AMA EVET DİYORUM.01.02.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder