2018 M.G.K. ve Y.A.Ş. TOPLANTILARI
(TÜRKİYE'NİN PROTOKOL SIRALAMASI-2011)
Ağustos ayının il günlerini yaşıyoruz. Geride bıraktığımız uzun yıllar
boyunca Y.A.Ş toplantı günleri gelmeden
önce tartışma-gerginlikler başlardı. Askerin, siyasileri nasıl terleteceği
gündem olurdu. Teamüller yasa gibi bir şey olup siyasilerin terfi-emeklilikler için görüş beyan etmesi bile düşünülemezdi.
Yeni şekliyle olan 2018 Y.A.Ş ve M.G.K toplantıları yapılıp bitti. Eski
yıllarda olduğu gibi bir gündem oluşmadı.
Sivil siyaset gereği doğrusu da bu idi. Bundan tam 7 yıl önceki Y.A.Ş
sonrası yazdığım makalemi günümüzde geldiğimiz noktayı daha iyi anlamak için
tekrar paylaşıyorum.
TÜRKİYENİN PROTOKOL SIRALAMASI
Ağustos ayı ülke gündemi için her zaman sıcak olmuştur. Bu yıl da Ağustos
ayı gelmeden sıcaklığını gösterdi Temmuzun sonlarında. Ağustosun başında
yapılacak olan YAŞ toplantısı bu yıl bir milat olma noktasında. Türkiye’nin
protokol sıralamasının değişeceğinin en somut işareti olmaya aday 2011 YAŞ
toplantısı. Kanaatim odur ki ERGENEKON-BALYOZ
gibi davaların hepsinden daha önemlidir TÜRKİYE nin protokol sıralaması.
Her ülkenin güvenliği İç ve dış güvenlik olarak iki ana kısma ayrılır. Devlet-millet
geleneği binlerce yıllara kadar uzanana bizim ülkemizde de GÜVENLİK iki ana
kısma ayrılmış vaziyettedir. Zaten önemli ve güçlü demeç vermek isteyen
büyüklerimiz konuşmalarını İÇ ve DIŞ TEHLİKELERİ sıralamak ile güçlendirirler. MGK toplantılarında da iç ve dış
tehditler sıralanır. Yıllarca da İRTİCA ve TERÖR hep ilk sıralarda yer
almıştır. Bu sıralamalar hangi bilimsel(!) kriterlere dayandığını da kimseler
bilemezdi. Karar koyucular sıralamayı yapar yürütme organı da uygulardı.
İsminde de anlaşılacağı üzere İÇ ve DIŞ güvenlik tanımlaması; biri ülke
sınırları içinde güvenliği sağlamak diğeri ise ülkemiz topraklarını oluşturan
sınırların güvenliğini sağlamak. İç ve dış tehlikeler birbirinden kesin
sınırlar ile ayrılmış değillerdir. Tam aksine her iki taraftaki tehdit
unsurları ortak menfaatleri için bir birlerine destek verebildikleri gibi
hem iç hem de dış tehdit unsurunun ayını odak olması da muhtemeldir. Tabi
ülkenin genel güvenliği için de iç ve dış güvenliği saylayan kurumların
eşgüdümlü çalışması gerekir.
Gelişmiş ve de büyük ülkeler her iki güvenlik için ayrı ayrı teşkilatlar
kurarak görevlerini yapmaya çalışırlar. Yapılan görevin başarısı her iki
kurumun ortaklaşa çalışması ile sağlanır. Koordinasyonu sağlayan başarı veya
başarısızlıkta hesap veren makam ise daima YÜRÜTME organı olmuştur.
Genel hatları ile izah etmeye çalıştığım devlet yönetiminde bizim ülkemizin
ana yapılanması YASAMA-YÜRÜTME ve YARGI üçlüsünden oluşur. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde HAKİMİYETİN MİLLETTE olduğu göz önüne alındığında ÜLKEMİZİN YÖNETİM yerinin T.B.M.M. olduğunun
anlamış oluruz.
Şimdi en önemli noktaya geliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu 1923
tarihinden bu yana YÖNETME GÜCÜNE sahip olanlar cumhuriyetin ilan edilmesinden önce tüm dünyaya örnek bir mücadele vererek
İSTİKLAL HARBİNDEN başarı ile çıkmasını sağlayan savaşın YÖNETİM GÜCÜNÜN T.B.M.M.de olduğunu kabul etmek
istemediler. Halbuki 20 ci yüz yılın en başarılı KURTULUŞ
MÜCADELESİNİ veren bu MİLLET in
yönetim yeri TBMM idi.Kurtuluş savaşının her safhasını adım adım yönetmiş ve
gerekli gördüğü durumlarda YETKİ DEVRİ yapmıştır. Bu büyük mücadelenin önderi
20 yüzyılın en büyük devlet adamı olarak tarihe geçen M.Kemal ATATÜRK e
BAŞKUMANDANLIK YETKİSİNİ veren de TBMM idi. Ve bu yetkiyi gözü kapalı olarak
vermediği gibi yetki kullanımını da sürekli olarak denetlemişti. Burada bir
hususu hatırlatmakta fayda görüyorum. TBMM kurulduğu ilk yıllarda hükümetlere
verilen güvenoyu önce her bakan için tek tek oylanır ondan sonra hükümete
güveni verilirdi. yani TBMM si Başbakanın teklif ettiği her bakanı otomatik
olarak onaylamak zorunda değildi. Başbakan beraber çalışmak istediği her
bakanının TBMM ne kabul ettirmek zorunda idi. Bu durumun doğruluğunu veya
yanlışlığını tartışmıyorum. Ancak TBMM nin ATATÜRK döneminde dahi ne kadar
güçlü olduğunu ifade etmek istedim.
TBMM nin bu güçlü yetkisi ilk anayasadan başlayarak en sonuncu anayasaya
kadar elinden değişik kurumlar vasıtası ile alınmış ve neredeyse NOTER konumuna
getirilmeye çalışılmış ve de başarılı da olunmuştur. Evet bu ülkede ASIL MÜCADELE YÖNETİM GÜCÜNÜN kimin elinde olacağı mücadelesidir. Bu
mücadelede başarının göstergesi PROTOKOL SIRALAMASIDIR.
Demokrasi ile yönetilen tüm ülkelerde GÜVENLİK BİRİMLERİ yaptıkları işe
göre ya İÇ İŞLERİ BAKANLIĞINA ya da SAVUNMA BAKANLIĞINA bağlı kurumlardır. Daha
açık bir ifade ile nasıl ki polis teşkilatımızın üst birimi olan EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ , İÇ İŞLERİ BAKANLIĞINA bağlı bir genel müdürlük ise dış
güvenliğimizden sorumlu olan ORDMUZDA SAVUNMA BAKANLIĞIMIZA bağlı bir genel
müdürlük olmalıdır. Genelkurmay Başkanının makam aracının plakası 4
olmamalıdır. Bakanlar Kurulundan sonra gelmelidir.Şuan ki durum.
1-CUMHURBAŞKANI
2-T.B.M.M BAŞKANI
3-BAŞBAKAN
4-ANAMUHALEFET BAŞKANI
5…ve devamı gelmeli.
Bana göre ülkemizin en önemli meselesi bu PROTOKOL SIRALAMASI işidir. İleri
demokrasilerin uygulandığı çağdaş medeniyetlerin olduğu ülkelerde ne ise bizde
de o olmalı. AMA’lar olmamalı. Herkes yaptığı işin hesabını vermeli verebilmeli
.Hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu ülkemizde TBMM ne herkes hesap
vermelidir. Bunun en iyi yolu da YENİ
ANAYASA ile olur demiştim.02.08.2011 tarihinde.
Türkiye’de bu güne gelene kadar çok olaylar yaşadık. Anayasa’da değişti
protokoller de değişti Y.A.Ş. da MGK da değişti.. 04.08.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder