İMAN ve DOĞRU BİLGİ
“Bu makaleyi 2016 yılının Ocak ayında yazmıştım. Keşke bu ve
benzeri makaleler çok çok yazılıp konuşulsa da İMAN ve DOĞRU BİLGİ konusunda
hata yapmasak. Ne yazık ki 15 Temmuzu yaşadığımız halde İMANINI ve BİLGİLERİNİ
sorgulayamayanlarla birlikte yaşıyoruz. 15 Temmuzda başımıza neler
geldiğini yaşayarak gördüğümüz halde ders almışa benzemiyoruz. M.N.Y.”
Çok
sık kullanılan bir sözümüz var; ”ÜLKEMİZ
ZOR GÜNLERDEN ZOR SÜREÇLERDEN GEÇİYOR” diye. Bu sözü o kadar çok
kullanıyoruz ki nerede ise her günümüz “
zor günler “ oldu. Ancak yaşadığımız ve yaşayacağımız
ayların-yılların gerçekten “zor
süreçler” olduğuna inanıyorum. Süreci anlamak adına bazı soruları
sorup ,okuyup araştırıp cevaplarını kendimize vermemiz gerekir
.Belki o zaman zor olarak gördüğümüz süreç kolaylaşır.
Günlük
hayatımızda deriz ki; nüfusunun % 99 u Müslüman olan bir ülkede
yaşamaktayız. Dini yaşam şeklimize göre;
i-Gündelik
hayatımızı sadece İslam dinine inanmış bir kişi olarak sürdürebiliriz.
ii-İnanmanın
yanında dini vecibeleri yerine getirmeye çalışan biri de olabiliriz.
iii-Bir
adım daha atarak; hayatımızı dinin belirlediği hedefe varmak için gerekli
amaçlar üzerinden yaşamaya çalışıyor olabiliriz.
iv-Hatta
hayatımızı dine adamış olabiliriz.
Dinin
“farklı yaşama şekillerinin”
günlük hayatımızdaki yansıması bizleri mezhep,cemaat,tarikat,ekol,okul
mensubiyetine zorlayabilir. Hangi noktada olursak olalım SORULARIMIZA İslam
dininin CEVAPLARINI bilmemiz şarttır. Ayrıca,devlet olarak
ta laik-demokratik bir hukuk devletinde olduğumuza
göre hayatımızı yürürlükteki yasalara göre yaşamalıyız. Bu
yasalardan beğenmediğimiz var olsa da (ki var olması çok normaldir)
uyma zorunluluğumuz var. Beğenmediklerimizi de değiştirmenin usulü ve
esası yine yürürlükteki yasalarda mevcuttur.
Müslüman
olmanın ilk şartı Allah’ın varlığına ve birliğine ,Hz Muhammed’in (SAV)
Allah’ın kulu ve SON PEYGAMBERİ olduğuna inanmak ve iman etmektir. Bunlardan
sonra imanın diğer şartları olan meleklere,kitaplara,resullere,kaza-
kadere iman etmek gelir. O halde biz Müslümanlar Hz.İsa ,Hz Musa,Hz
Davud’ ve Kur’anda adı geçen tüm peygamberlere inanıp iman ederiz. Bu
peygamberlere inanmakla ne Hıristiyan ne Musevi ne de diğer
dinlerden oluruz. Ancak bir Yahudi veya bir Hıristiyan ,Hz. Muhammed’in (SAV)
son peygamber olduğuna inanmaz. Daha doğrusu inanamaz. Çünkü inanırlarsa zaten
Müslüman olmuş olurlar.
Şimdi
birinci soru;
1-Hz. Muhammed’i (SAV) son peygamber olarak tanımayanlarla
DİNLER ARASI DİYALOG nasıl olur? İbrahim’i dinleri bir araya getirmek yeni bir din ihsası değil
mi? Allah katındaki tek ve son dinin İslam olduğunu söyleyen ayetler ne olacak.
Şimdi
ikinci soru;
2-Ülkemizde var olan tarikat ve cemaatler kendilerini STK olarak
görüyor mu?. Tarikat ve cemaatlerin iktidar veya hükümetlerden
talepleri nelerdir, taleplerin bu güne kadar ne kadarı karşılanmıştır?
Talepler daha çok dünyevi işlerle mi ilgili yoksa nefis terbiyesi-kamil insan
olabilmek için yaşamsal temel ihtiyaçların karşılanmasına mı yöneliktir?.
Ülkemiz
bize özgü “başkanlık sistemiyle” yönetilen demokratik ,laik, sosyal ve
hukuk devleti. Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu ve seçimler
sonucu yetki alan “BAŞKAN” tarafından yönetilen bir ülkeyiz. Seçim kanununu
beğenmeyebiliriz, siyasi partiler kanunumuz uluslararası hukukun gerektirdiği
şartlara sahip olmayabilir .Hukukun değil de kanunun egemen olduğu bir pratiği
yaşıyor da olabiliriz. Ancak bütün bunlar bizim demokratik bir ülke
olmadığımızı göstermez. Ülkenin yönetimi ,seçimlerle millete hesap veren BAŞKAN ile
yürütülür. İktidara gelen her BAŞKAN muktedir olmak ister. Bu isteğin önündeki
engelleri ortadan kaldırmak sadece iktidarın değil muhalefetinde asli
görevidir. Çünkü o muhalefet yarın iktidar olmak için hazır olandır.
Cumhuriyetimiz
kurulduğu günden beri biliriz ki iktidar olan hükümetler tam manası ile
muktedir olamamışlardır. Vesayet rejimi hep devam ede gelmiştir. Vesayetin
sadece dozu ve rengi değişmiştir.
Ülke
yönetimine siyasi partiler talip olur ve seçimlere siyasi partiler katılır.
Siyasi partiler de seçimi kazanmak için sivil toplum kuruluşlarının(STK)
desteğini almak isterler.Her STK ,üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak için
iktidara talip olan partilerden istek ve talepte bulunur. İslamiyet’te önemli
bir yere sahip olan tarikatları-cemaatleri STK olarak kabul edenler olduğu gibi
STK olarak kabul etmeyenler de vardır. Tarikat ve cemaatlerin bazıları
kendilerini STK olarak görüp ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyebilirler.
Bu durum aleni olarak duyurup yapılırsa herhangi bir sorun olmaz. Çünkü
bu tarikat-cemaate girecek olan bir Müslüman bilir ki sadece imanını
sağlamlaştırmak ve nefsini terbiye etmekle yetinilmeyecek aynı zamanda dünyevi
iktidardan bazı taleplerde bulunulacak.
3-İslam’da bilgi kaynaklarından sayılmayan rüyalar ile amel
yapılır mı yapılırsa nasıl yapılır?
İslamiyet’te İlim; insanın vahiy, akıl ve duyu organları
aracılığıyla elde ettiği kesin bilgilere denir. İslamiyet’te bilgi
kaynakları 3 tanedir.
1-Doğru
haber (a-Vahiy b-mütevatir haber).
2-Selim
Hisler( Beş Duyu organlarımız),
3-Akıl.
Allah’ın
emri olan dinlerin peygamberlere bildirilmesi vahiy yoluyla olmaktadır. Bizim
dinimizde Vahiyler çoğunlukla 1-Cebrail(A.S) vasıtası ile peygamberimize
bildirilmiş.2- peygamberimize vahiy direk olarak
bildirilmiştir.3-peygamberimize sadık (gerçek) rüya yoluyla bildirilmesidir.
Vahiyler sadece peygamberlere bildirilen bilgilerdir.
Peygamberler
mucizeler gösterir Allahın veli kulları ise kerametler gösterir. Velinin
velayet iddiasında bulunması, yani “Ben veliyim” demesi doğru(uygun) değildir.
Keramet sahibi olan kimse bu kerametle gururlanmaz ve kerametini iftihar
vesilesi yapmaz. İstidraç sahibi ise gösterdiği harika ile gurur duyar.
Kibri artar, kendisini Allah'ın gazabından emin bilir.
Velayet
sahibi bir insan sadık rüya görebilir ancak bu rüya ile bir başkası amel
yapamaz. Başkasının rüyası ile amel yapan bir kimse yaptığı amelin hesabını
kendi verir.Ancak Velayet sahibi gördüğü rüya ile kendisi amel işleyebilir.
O
halde İslam’da bilgi kaynağı olarak velayet sahibi insanların rüyaları kabul
edilmez.;
Şeytanın
peygamberimizin şekline bürünüp rüyalarımıza giremeyeceğini biliyoruz .Ancak
biz peygamberimizi cismani olarak tanımıyoruz ki gördüğümüzün
peygamberimiz olup olmadığını anlayalım.
Gündelik
hayatımızda hataya düşmemek için bize sunulan bilgilerin doğruluğunu
sorgulamamız gerekir. Bu sorgulamayı ticari hayatta,sosyal yaşantımızda, iş
yerinde yapıyoruz. MÜMİN-MÜNAFIK-FASIK sıfatlarını kullanırken DOĞRU BİLGİ
sahibi değil isek İMANIMIZDAN olabileceğimiz
gibi,ailemizle,akrabalarımızla,eş-dost bildiklerimizle düşman da olabiliriz. Bu
zor ve sıkıntılı günlerde DOĞRU BİLGİ ile ÜLKEMİZİ de İMANIMIZI da
koruyalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder