30 Nisan 2014 Çarşamba

CEVAPLARINI ARADIĞIM SORULAR

CEVAPLARINI ARADIĞIM SORULAR



Çok sık  kullanılan bir söz vardır;”ÜLKEMİZ  ZOR GÜNLERDEN ZOR SÜREÇLERDEN GEÇİYOR”.Bu sözü o kadar çok kullanıyoruz ki nerede ise her günümüz “ zor günler “ oldu.Ancak  yaşadığımız ve yaşayacağımız ayların gerçekten “zor süreçler”  olduğuna inanıyorum.Süreci anlamak adına bazı soruları sorup  ,okuyup araştırıp cevaplarını  kendimize vermemiz gerekir .Belki o zaman zor olarak gördüğümüz süreci kolaylaştırabiliriz.
Günlük hayatımızda sıkça kullandığımız bir söz var.Nüfusunun  % 99 u Müslüman olan bir ülkede yaşamaktayız.İslam dinine inanmış bir kişi isek dini konulardaki sorulara İslam dininin bakışını bilmemiz gerekir.Ayrıca;Devlet olarak ta    laik demokratik bir hukuk devletinde olduğumuza  göre  hayatımızı yürürlükteki yasalara  göre yaşamalıyız.Bu yasalardan beğenmediğimiz  var olsa da  (ki var olması çok normaldir) uyma  zorunluluğumuz var.Beğenmediklerimizi de değiştirmenin usulü ve esası yine yürürlükteki yasalarda mevcuttur.
Müslüman olmanın ilk şartı  Allahın varlığına ve birliğine ,Hz Muhammed’in (SAV) Allah’ın kulu ve son peygamberi olduğuna inanmak ve iman etmektir.Daha sonra imanın diğer şartları olan meleklere,kitaplara,resullere,kaza- kadere  iman etmek gelir.O halde biz Müslümanlar Hz.İsa’nın ,Hz Musa’nın ,Hz Davud’un ve Kur’anda adı geçen tüm peygamberlere inanıp iman ederiz.Bu peygamberlere inanmakla ne Hıristiyan ne de Musevi ne de diğer dinlerden oluruz.Ancak bir Yahudi veya bir Hıristiyan Hz. Muhammed’in (SAV) son peygamber olduğuna inanmazlar. Daha doğrusu inanamazlar.Çünkü inanırlarsa zaten Müslüman olmuş olurlar.Şimdi birinci soru;
1-Hz. Muhammed’i (SAV) son  peygamber olarak tanımayanlarla DİNLER ARASI DİYALOG nasıl olur? İbrahim’i dinleri bir araya getirmek yeni bir din ihsası değil mi?
Ülkemiz  parlamenter sistemle yönetilen demokratik ,laik, sosyal ve  hukuk devleti.Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu ve  çok partili seçimler sonucu  yetki alan hükümetlerle yönetilen bir ülkeyiz.Seçim kanununu beğenmeyebiliriz,siyasi partiler kanunumuz uluslararası hukukun gerektirdiği şartlara sahip olmayabilir .Hukukun değil de kanunun egemen olduğu bir pratiği yaşıyor da olabiliriz.Ancak bütün bunlar bizim demokratik bir ülke olmadığımızı göstermez.Ülkenin yönetimi ,seçimlerle millete hesap veren hükümetler ile yürütülür.İktidara gelen her hükümet muktedir olmak ister.Bu isteğin önündeki engelleri ortadan kaldırmak sadece iktidarın değil muhalefetinde asli görevidir.Çünkü o muhalefet yarın iktidar olmak için hazır olandır.
Cumhuriyetimiz kurulduğu günden beri biliriz ki iktidar olan hükümetler tam manası ile muktedir olamamışlardır.Vesayet rejimi hep devam ede gelmiştir.Vesayetin sadece dozu ve rengi değişmiştir.
Ülke yönetimine siyasi partiler talip olur ve seçimlere siyasi partiler katılır.Siyasi partiler de seçimi kazanmak için sivil toplum kuruluşlarının(STK) desteğini almak isterler.Her STK ,üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak için iktidara talip olan partilerden istek ve talepte bulunur.İslamiyet’te önemli bir yere sahip olan tarikatları-cemaatleri STK olarak kabul edenler olduğu gibi STK olarak kabul etmeyenler de vardır.Tarikatlar ve cemaatler bazıları kendilerini STK olarak görüp ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyebilirler.Bu durum aleni olarak duyurup  yapılırsa herhangi bir sorun olmaz.Çünkü bu tarikat-cemaate girecek olan bir Müslüman bilir ki sadece imanını sağlamlaştırmak ve nefsini terbiye etmekle yetinilmeyecek aynı zamanda dünyevi iktidardan bazı taleplerde bulunulacak.Şimdi ikinci soru;
2-Ülkemizde var olan tarikat ve cemaatler kendilerini STK olarak görüyor mu?.Tarikat ve cemaatlerin iktidar veya hükümetlerden talepleri  nelerdir,taleplerin bu güne kadar ne kadarı karşılanmıştır?Talepler daha çok dünyevi işlerle mi ilgili yoksa nefis terbiyesi-kamil insan olabilmek için yaşamsal temel ihtiyaçların karşılanmasına mı yöneliktir?.
İslamiyet’te İlim, insanın vahiy, akıl ve duyu organları aracılığıyla elde ettiği kesin bilgilere denir.
İslamiyet’te bilgi kaynakları  3 tanedir.
1-Doğru haber 
             (a-Vahiy 
    b-mütevatir haber).
2-Selim Hisler( Beş  Duyu organlarımız),
3-Akıl.
Allahın emri olan dinlerin peygamberlere bildirilmesi vahiy yoluyla olmaktadır.Bizim dinimizde Vahiyler çoğunlukla 1-Cebrail(A.S)  vasıtası ile peygamberimize bildirilmiş.2- peygamberimize vahiy direk olarak bildirilmiştir.3-peygamberimize sadık (gerçek) rüya yoluyla bildirilmesidir.Vahiyler sadece peygamberlere bildirilen bilgilerdir.
Peygamberler mucizeler gösterir Allahın veli kulları ise kerametler gösterir. Velinin velayet iddiasında bulunması, yani “Ben veliyim” demesi doğru(uygun) değildir. Keramet sahibi olan kimse bu kerametle gururlanmaz ve kerametini iftihar vesilesi yapmaz. İstidraç sahibi ise gösterdiği  harika ile gurur duyar. Kibri artar, kendisini Allah'ın gazabından emin bilir.
Velayet sahibi bir insan sadık rüya görebilir ancak bu rüya ile bir başkası amel yapamaz.Başkasının rüyası ile amel yapan bir kimse yaptığı amelin hesabını kendi verir.Ancak Velayet sahibi gördüğü rüya ile kendisi amel işleyebilir. O halde İslam’da bilgi kaynağı olarak velayet sahibi insanların rüyaları kabul edilmez.;
Şeytanın peygamberimizin şekline bürünüp rüyalarımıza giremeyeceğini biliyoruz .Ancak biz peygamberimizi cismani olarak tanımıyoruz ki  gördüğümüzün peygamberimiz olup olmadığını anlayalım. Şimdi üçüncü sorum
3-Bütün bu bilgilere rağmen İslam’da bilgi kaynaklarından sayılmayan rüyalar ile amel nasıl yapılır.?21.02.2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder