HAK’KINI VE HAD’DİNİ BİLMEK
Ferdi hayatımızda da toplumsal hayatımızda da HAK
ve HAD kavramının yeterince bilinip
yaşanılması iç ve dış huzurumuz için çok gerekli olduğunu düşünürüm.İyi bilmediğimiz
bu iki kavramı hepimiz yanlış olarak kullanıyoruz.Ve önce kendimizden başlayarak aile ve toplumsal barışımızı
kaybediyoruz.Sonrasında kavgalar,haksızlıklar,suç ve suçluların kol gezdiği bir
dünyada(ülkede-şehirde-evde) mutlu yaşamanın yollarını arıyoruz.Hatta bu amaç
için avuç dolusu paraları işin uzmanlarına(!) harcamaktan da geri kalmıyoruz.
Canlı ve
cansız tüm varlıklar kendi hakları çerçevesinde yaşar ve asla hadlerini
aşmazlar.İnsan hariç.Aklı ile karar vererek yaptığı ve yapmadığı her işte
iradesini kullanan insan bu davranışlarının
sonuçlarını kabullenmesi gerekir.İşte burada sorunlar başlıyor.Çünkü her
insan yaptığı( ve yapmadığı ) her fiilde kendini haklı gördüğü için yapar(veya
yapmaz).Ancak sonuç istediği gibi olmayınca da sorumluluğu başkalarına yüklemek
ister.Zaten insanı diğer canlılardan ayıran da bu davranıştır.Diğer canlılar
hal ve hareketlerini yaparken “akıl-irade” kullanamaz.Yaratılış olarak
genlerinde ne varsa ona göre hareket eder.
Canlılar
alemine baktığımızda hiçbir canlının ihtiyacından fazlasını stok ettiği
görülmez.Eğer yiyeceğinden arda kalan varsa kalanı muhakkak bir başka canlı
yer.İnsan haricindeki canlı-cansız varlıkların hayatında;
*İsraf olmaz
*Haksızlık
olmaz
*Kimse
ihtiyacından fazlasına göz dikmez
*Bunun için
kumpas kurmaz
*Yalan
konuşmaz
*Kavga etmez
*Karşısındakini
yok etmek için uğraşmaz
*Öldürmez…..
Çünkü
yaratılış olarak hakkını ve haddini bilir.Peki biz insanoğluna ne oluyor da HAK
ve HAD kavramını yok sayıyoruz.Bu da bizim yaratılış genlerimizde
var.Habil-Kabil den bu yana var olmuş ve kıyamete kadar da devam edecek.
Yaratılıştan
gelen haklarımız, günümüzde temel insan hakları olarak ifade
ediliyor.Hemen her sosyal oluşumun kendine göre temel insan hakları tanımı
var.Tek tanrılı dinlerde bu tanımların bir birine daha yakın durduğu
söylenebilir.Ve dinler esas olarak mensuplarının hak ve had kavramlarını özümsemesi için
vardır.Bu iki kavram sayesinde kamil insan tanımına kadar yücelme mümkün olur.
Bu gün
özellikle sosyal medyada sıkça gördüğümüz “TARİKATLARI”
kötüleyen ,aşağılayan hatta suç odağı olarak tanımlayan söylemler mevcut.Ama
aynı kişiler ,meditasyon,yogadan gibi ruhun terbiyesini hedeflediğini söyleyen
akımları çağdaş bir akım olarak kabul eder.
Halbuki
inancımızda çok önemli bir yer tutan “tasavvuf ve kamil insan olma arzusu” tam
da ruhun gerçek huzuru bulma yolu ve yordamı olduğunu görmeyiz.Görmediğimizi bilemez bilmediğimizi
de yaşayamayız.Üstelik görmediğimiz,bilmediğimiz her şeyden de korkarız.
Bir canlının
ana rahminde oluştuğu ilk andan itibaren başlayıp dünyaya geldikten sonra son
nefesini verene kadar sahip olduğu “hak”larının neler olduğunu bilmek
öğrenmek herkesin sorumluluğudur.Bu hak ;renk,cinsiyet,inanç-inançsızlık,ırk
ayrımı olmadan sahip olunan hak tır.Bu hak kı
korumak,sağlamak topluluklar olarak yaşamak zorunda olan insanlar için yaşadığı topluluğun ORTAK
KURALLARDIR.
Temel insan
hakları haricindeki hak ve yükümlülükler kişilerin
yaş,cinsiyet,meslek,yetenek,emek ve bilgi vb özelliklerine göre değişkenlik
gösterir.İşte tam da bu noktada en küçüğünden en büyüğüne kadar çıkan
kavgaların kıvılcımı yatar.Savaşlar da bu hak kavramının iyi anlaşılamamasından
çıkar.Hakkını alamayanla haddini aşan arasındaki dengesizlik insanları kavgaya
,mücadeleye ve savaşa kadar sürükler.
Aslında biz
Müslümanlar bu konuda diğer din ve ideolojilere göre şanslıyız.Çünkü “İslam
Dini” yaratılan her canlı-cansız
varlığın “HAK VE HAD” sınırlarını
belirlemiştir.Bize düşen görev günümüz
şartlarına göre HAK ve HAD kavramlarını
iyi tanımlamak ve uygulamaktır.
Bir örnek ile
daha iyi anlaşılacağına inanıyorum;
Adaletinin
yanında hiddetinin de çok olduğunu bildiğimiz Hz. Ömer (r.a.) döneminde evinde gizlice içki içen bir adam
vardı. Hz. Ömer (r,a.) onu suçüstü
yakalamak için duvarın üzerinden atlayarak adamın evine girdi. O adam Hazreti Ömer’e (r.a.) hitaben Ey “Emire’l-
Müminin! Başkalarının gizli halini araştırmanın İslam’da yasak olduğunu
bilmiyor musun ve izin almadan evime girdin,üstelik
evlere kapılarından girin emri olduğu halde duvardan atlayarak evime nasıl girersin ”
demesi üzerine Hz. Ömer (r.a.) bu ikaz karşısında hemen geri çekilir, özür
diler ve bir daha böyle bir şeye tevessül etmez.
İnancımız olan
İslam Dini sadece ibadetlerden ibaret bir din olmadığını hepimiz biliyoruz da
bunların neler olduğu konusunda bilgimiz
yok denecek kadar az.
*Her türlü
kusurunuzu affederim amma kul hakkı hariç diyen Allah(c.c)ın bu emrini yerine
getirebilsek dünyamızda kavga olur mu?.
*Fakirin
zenginin malında hakkı vardır ve bunu zekat ile kurumsallaştıran dinimizin
yaşandığı yerde fakir kalır mı?.
*Çalıştırdığınız
işçinin hakkını alın teri kurumadan verin diyen Peygamberimizin emrinin
uygulandığı yerde işçi-işveren kavgası olur mu?
*Komşusu aç
iken kendisi tok yatan bizden değildir emrini uygulayabilsek yer yüzünde aç
kalan olur mu?
*Akrabasını-eşini
dostunu arayıp sormayanın duası kabul
olmaz diyen bir peygamberin ümmeti olarak dualarımızın kabul olmayışından nasıl
şikayetçi oluruz?
*Komşusunun
kendisinden emin olmadığı kişi iman etmiş olamaz emri hakkıyla yaşansa komşu
kavgaları,cinayetleri olur mu?
*Bir Müslüman korkaklık,cimrilik
hatta zina bile işleyebilir amma asla YALAN SÖYLEYEMEZ.Yalanın olmadığı bir dünya
herkesin ortak arzusu değimlidir?.
Bu hususlar
sıralanabilir.Biz,ana rahmine düştüğümüz ilk andan itibaren insan olarak sahip
olduğumuz HAKLARIMIZI doğru öğrenmek ve
yaşamak için Dinimizin sadece
ibadetlerden oluşmadığını hayatımızın her anını düzenlediğini bilir ve bunları
öğrenirsek HAKLARIMIZI DA HADDİMİZİ DE
öğrenmiş oluruz.Bunun için İslam inancının
ilk emri olan OKU emrini yerine getirmek yeterli olur kanaatindeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder